Artık edebiyatımıza yeni bir deyim daha eklendi; “Yan gelip yatma…”. Sağ olasıca Başbakan onca işinin arasında Türk Edebiyatına da katkıda bulunmaktan geri durmuyor. “Artık şehit istemiyoruz” diyenlere bu cevap verilecek. Çünkü hazret böyle buyurdu. Çünkü hazretin çocuğu da yan gelip yatmıyor asker ocağında. Çünkü hazretin damadı da yan gelip yatmadı asker ocağında. Çünkü hazretin çocuğu Amerika’da 300 bin dolarlık evlerde zor şartlar altında kalarak Dünya Bankası’ndaki vatani görevini(!) yerine getiriyor. Çünkü hazretin damadı da parayı bastırıp 1 aylık jimnastikten sonra (tabii lütfedip onu da yaptıysa) terhis oluyor.
Bakınız bu ülkenin başbakanı son yedi ayda gelen 100’e yakın şehit haberinden sonra böylesine pervasız bir açıklama yapıyor. Ülke her geçen gün gelen şehit haberlerine ağlarken bu zat-ı muhterem çıkıp milletin gözünün içine baka baka, “askerlik yan gelip yatma yeri değil” diyebiliyor. Bu söze nasıl bir tarif getirilebilir ki? Tabii bu sözler muhteremin ilk rezaleti değil. Buna benzer onlarca rezalet açıklamaları oldu. Türklük, Türkiyelilikten tutun da şehit anaları için “ben bunları mı dinleyeceğim” demesine kadar, teröristlerle görüşme yapmaktan bahsedip de, güneydoğu’da yaşananları “Kürt Sorunu” olarak tarif etmesine kadar hemen her açıklaması rezaletin bir başka perdesini oluşturuyor. O yüzden millet şaşkınlık değil, hiddet ve öfkeye kapılıyor artık.
Hiçbir yere artık güvenle gidemiyor. Hep bir çekingenlik ve bu çekingenliğin verdiği saldırganlıkla gidiyor. Hal böyle olunca gelen tepkilere ya korumaları aracılığı ile ya da bizzat kendisi saldırarak, hakaret ederek karşılık veriyor. Kendisi de bunun farkında. Dengesiz açıklamalarını sonradan fark edince de, ya yamağı Akif Beki’ye düzeltmeler yaptırıyor ya da yağdanlık kanallara çıkıp kendini aklamaya çalışıyor. Artık millet de bu kepazeliğin farkında. Kendine yakın sözde araştırma şirketlerine paraları basarak yaptırdığı anketleri milletin önüne koyup “bizim oy oranımız artıyor” yalanı da tutmuyor artık.
Siyasilerin kendi küçük beyinleri ile koca milleti keriz yerine koymaya çalışmalarının devri geride kaldı. Artık herkes olan bitenin farkında. Kimse kimseyi kandırmaya kalkmasın. Yoksa bu millet bunun faturasını ağır keser ona göre.
Tayyip efendi çıkmış askerliği tarif ediyor. Bu sözleri duyan vatandaş da kendini tutamayıp “bre densiz sen nerede askerlik yaptın da askerliğin yan gelip yatma yeri olmadığını söylüyorsun” diyor. Acaba “elinde silah, sırtında mühimmat it peşinde, puşt peşinde geçen günlerin değil, dakikaların oldu mu?” diye soruyor. Hadi seni geçtik de yakın çevrenden bir çocuğunuz Güneydoğu’ya senin deyiminle “Kürt Sorunu”nu çözmeye gitti mi? “Bırak Güneydoğu’yu, askere gitti mi?” onu söyle diyorlar.
Şimdi vatandaş, bu sözlere kulağını tıkayan, memlekette akan kanı görmezden gelen Başbakan’a mecbur kaldıklarının dışında kaç kere şehit cenazesine gittiğini soruyor. Öyle bilin ki bu millet yapılanları unutmuyor. Unutmayacak da. Senin gittiğin cenazeden kimseye bir fayda gelmeyecek amma gitmediğin her şehit cenazesi, arayıp sormadığın her şehit ailesi senin zihniyetinin sakatlığından korkuyor. Bunu böyle bilesin. Yoksa sana göre bu çocuklar şehit değil mi? Böyle düşünüyorsan da açıkça ifade et bunu yüreğin yetiyorsa.
Tayyip bey bu soruların yanıtını verebilecek misin? Yoksa yanıtları ahirete mi saklıyorsun merak ediyoruz. İnşallah ahirette verirsin. Eğer bu millet bu yanıtları senden ahirete göçmeden almaya kalkarsa, yedi düvel stratejik ortağın gelse seni alamazlar yüce mahkemenin elinden, ona göre.
Haa birde yan gelip yatan askeri Kuzey Irak’taki PKK yuvalarına gönderememen var. Hani bizim asker yan gelip yatıyor ya, herhalde o yüzden gönderemiyorsun. Öyle mi? Yoksa senin muhterem büyüklerin istemediği için değil. Herkes de yedi bu numaranı merak etme.
Ağababaları şimdi de koordinatör atadı. Neymiş efendim PKK ile mücadeleyi koordine edecekmiş. “Neyi koordine ediyorsun sen? Sen önce kendini, girdiğin bataklıktan kurtar aciz dev. Sonra Türkiye’nin mücadelesine ‘yardım’ et.” Diyemedi bir Allah’ın kulu. Üstelik bize de emekli bir paşayı atattırdılar bu iş için. 20-25 yıldır Türkiye kendisi koordine edememiş, elin ne idüğü belirsiz adamlar ile terörü çözecek şimdi. İnanılır gibi değil.
Esasen bu iş bizim Genelkurmay’ı da lekeledi. Siz beceremediniz biz böyle becereceğiz demenin Amerikancası oldu. Ses seda da çıkmadı. Yoksa bizim Genelkurmay da mı bu minvalde düşünüyor demekten kendimizi alamadık.
Ülkesinin topraklarına tecavüz eden, evlatlarının canını her buldukları fırsatta kahpece alan bu şer yuvasının koruyucusuna bir de böyle kucak açmış olmadık mı? Kuzey Irak’ta fiilen bağımsızlığını ilan eden soysuzlara haddini bildiremeyen bir Türkiye var karşımızda. Maalesef elimiz kolumuz bağlanmış. Haritalar çizilmiş. Hazin sonu beklememizi istiyorlar ve bizim hükümetimiz bu hazin sonun hazırlanması için de elinden geleni yapıyor. Büyük Ortadoğu Projesi’ne destek vermekle bizzat Tayyip Erdoğan bu haritalara imzasını da zaten atmış oldu.
Tayyip beyin sabrettiği terör konusu var bir de… Hani bir hafta içinde verdiğimiz 15 şehidin arkasından söylemişti ya bu sözü. İşte o söz her şeyi ortaya koymaya yetti. Ancak teröre sabır göstermek hangi devlet adamının haddine diye kimse de sormadı. Bu konu, Tayyip beyin Lübnan’a asker göndermeye karşı çıktığı için ihanetle suçladığı insanları aklımıza getiriyor. Ne demişlerdi ki ihanetle suçlandılar. Hadi diyelim ki Lübnan’a asker göndermeye karşı çıkanlar hain, peki ya vatan evlatlarının canına kasteden teröre sabır gösterenlere ne diyeceğiz? O zaman Tayyip Bey kendine yaraşır bir lakap bulsun lütfen. Çünkü kendi ülkesinin evlatlarını katledenlere sabır gösterebiliyor ancak, Lübnan’da öldürülen insanlara gösteremiyor. Lübnan’a asker göndermek için yırtınıp duruyor ama Kandil dağı’ndaki itleri temizlemek için kılını kıpırdatamıyor. Sonra da çıkıp utanmadan “daha önce de terör vardı” diyor.
Ey Tayyip bey sen sabretmeye devam et bakalım. Sen atasözlerini bile boşa çıkardın. Bu kez de öyle olacak ve bu sabrın sonu, senin selametin değil, felaketin olacaktır.
Hakan Cem Işıklar