Bu ülkenin başbakanı geçmiş zamanda ortaya bir kavram attı: “Kürt Sorunu”. Böyle bir sorun mu vardı ülkede? Neredeyse sıfıra inmiş olan terör bu gaflet içindeki hükümeti fırsat bilerek iyice azdı. Acz içindeki hükümetimiz ise sorunu işte yukarıda belirttiğim tanımlama ile çözmeye kalkıştı. Ne oldu sonrasında? Her geçen gün gelen şehit haberleri arttı. Terörist azdıkça azdı. İstediğini yaptırabileceğini düşünmeye başladı çünkü. Ülkeyi getirmek istediği nokta ise bir Türk-Kürt kavgasıdır. Bu kavga bu millete bir şey kazandırmaz. Ama Kürtlere hiçbir şey kazandırmayacaktır.
Tarihin hiçbir döneminde kendi birikimleri ile devlet kurma noktasına gelememiş olan Kürtler, ne dil, ne kültür, ne de soy olarak homojen bir yapıya sahip olmamıştır. Her zaman Türkler ile birlikte hayatlarını idame ettirmiş, başarıları, sevinçleri ve üzüntüleri yine Türk kardeşleri ile birlikte yaşamışlardır. Bugün gelinen noktaya bakarsak Kürtlerin haklarından bahsediliyor. Dillerinden, kültürlerinden bahsediliyor. Ya da bu uydurmalarla Kürtler kandırılmak isteniyor. Geçmişte de olduğu gibi. Yani terör denen melaneti sanki bir özgürlük savaşıymış gibi takdim etme girişimleri sürüyor dört bir koldan. Bu alçak oyuna bazılarının toz konduramadığı hükümetimiz de bilerek ya da bilmeyerek dahil oldu.
Bugün millet yapılan tüm baskılara, tüm propagandalara rağmen hala Kürtlere saldırmıyor, evlerini, barklarını başlarına yıkmıyorsa, bu sadece ve sadece bu milletin asaletinden kaynaklanıyor. Çünkü Türk milleti Kürtleri kendisinden sayıyor ve Kürtleri ayrı bir unsur veya Başbakan Tayyip’in dediği gibi bir alt kimlik olarak görmüyor. Biliyor ki Kürtlerin çok büyük bir bölümü ülkenin birlik ve beraberliğinden yana.
Ancak hükümet ve mensupları olaya böyle bakmıyor, sağda solda nutuklar atsalar da. Bunun en temel göstergesi olaylar karşısında yaptıkları “Kürt sorunu” tanımlamasıdır. Ya siz Kürtleri bir sorun olarak görüyorsunuz ya da Kürtlerin bu ülke ile gerçekten ciddi sorunları var demektir bu tanımlama. Her iki hal de sakıncalıdır. Dolayısıyla bu tanımlamayı yapmak ihanettir bile diyebiliriz. Çünkü yaşanan sadece ve sadece bir terör olayıdır. Hem de uluslar arası bir terör hadisesi. ABD’den AB’ye bir çok ülkenin destek verdiği bölücü ve yıpratıcı bir terördür Türkiye’ye karşı.
Şimdi Kürtlere soruyorum; bu gerçekten bir özgürlük savaşı mıdır? Bana göre kesinlikle hayır! Çünkü özgürlük savaşı böyle kahpece icra edilmez. Madem kendini ayrı bir millet olarak görüyor ve bu sözde milletin baskı altında, işgal altında olduğunu düşünüyorsun, inandırırsın toplumunu kalkışma yaparsın. Yani bugün kafadan atılan rakamlar gibi 10 milyon Kürt varsa, bunun en az 2-3 milyonunu isyana kaldırırsın. Mevcut devlete karşı gelir savaşırsın mertçe. Var mı böyle bir şey? Yok tabii! Neden? Çünkü Türk Kürtleri inanmıyor bu hainlere. İnansaydı bu isyan zaten gelişirdi bunca yıl içinde. Silahlar çekilir Türk ordusuna meydan okunurdu. O zaman da kim güçlüyse istediğini elde ederdi. Bu noktaya gelir mi derseniz bence gelmez. Burada en tehlikeli olan husus Türk-Kürt kavgasının başlamasıdır. Yani vatandaş haklı ya da haksız Kürtlere tepki göstermeye başlar, ya da tam tersi.
Kültürel haklardan bahsediyor bazı saflar hala. İspanya’da Basklara verilen haklardan haberiniz var mı sizin bre cahiller? Bir çok hakkı elde etmiş olan Bask bölgesinden kaynaklı terör niçin durmadı o zaman? Neden hala günahsız insanlar kahpe teröre kurban gidiyor?
Mesele hak falan değil. PKK gibi bir köpekler sürüsü ile birçok devlet iktidarını perçinliyor Türkiye üzerinden. Bunu anlayamamak için ancak bir Tayip Erdoğan olmak gerekir. Bakmayın siz Amerika’ya gidip de terör merör dediğine. Tam bir takıyye örneğidir. Kamuoyunu sakinleştirmeye, kandırmaya yöneliktir tüm bunlar.
Çünkü bu adamlar askerinin kafasına çuval geçirilirken de çıt çıkaramadı, 8 tane dangalak asker terör örgütüne tıpış tıpış gidip de Fethullahçı bazı bölücülerin katkıları ile ülkeye dönüşlerinde de.
Bazı arkadaşların laf söyletmediği Abdullah efendinin talimatıyla Fethullahçı Uluslararası Tolerans Vakfı’nın, bazı hükümet üyelerinin bilgisi dahilinde DTP’li terör yardakçılarının ve Tayip Erdoğan’ın kardeşi bölücü peşmerge elebaşı Barzani denen itin soysuz akrabalarının nasıl da gerine gerine teröristlerle protokol imzaladıkları hala hafızalarda. Ne işi var Fethullahçı’nın sizce teröristle? Bağlantısı ne? DTP’lilerle bu samimiyet nereden? Barzani denen itin bu “ali cenablığı” ne anlama gelmektedir? Hiç düşündük mü acaba? Amerikalı stratejik ortaklarımızı ise hiç anmayayım bari.
Soru şu: Türkiye Cumhuriyeti devleti bu kadar zayıf mıdır? 1925’te Şeyh Said haininin başlattığı terörü -o yılların imkanlarını da göz önünde bulundurarak değerlendirelim- sadece ve sadece 4,5 ay gibi kısa bir sürede bastırmayı bilen büyük Atatürk’ün devleti, çok daha ileri teknolojik imkanlarına rağmen neden bir nesle denk gelen 25 yılda bu terörü bitiremiyor?
Galiba Türkler liderleri olmadan devlet olamıyorlar da onun için!
Hakan Cem Işıklar