Turkuaz renkli sularının çarşaf gibi olduğu, temizliğinden 10 metre dibindeki yüzüğün bile göründüğü o canım Ege’min kumlarının bir kez daha kalktığını, ortalığın bulandığını dalgalarının kayaları haşin bir edayla dövdüğünü görüyorum. Bu bulanıklıktan tam olarak kim fayda görür kim zarar görür bilinmez ama gidişatın Ege’yi Doğu ve Batı’da çeviren iki komşuyu yeniden karşı karşıya getirdiği gerçeğini ortaya koyduğunu da ifade etmek yersiz olmayacak. Tabii ki bu hayret edilesi, şaşırıp kalınası bir durum değil pek çokları için. Başta da belki benim için. “Ben demiştim” demesi kolaydır. Ama sadece ben demiştim demeden de bu konu hakkında da yorum yapılabilir herhalde…
Milletin 1999 seçimlerinde olduğu gibi 2002 Kasım’ında da nasıl bir yanılgıya düştüğünü anlaması artık AKP Hükümeti’ni Her geçen gün biraz daha panikletiyor. Sanki paniklemeden önce farklıydı diyeceksiniz ama şimdi kantarın topuzu iyice kaçıyor. Hükümetin başı olacak zat önüne gelene hakaretler yağdırıp, oturduğu koltuğu kaptırmamak için olmadık yerlerde olmadık sözler ederken ülke menfaatleri de göz göre göre peşkeş çekiliyor.
Danıştay’a yapılan alçak saldırının vicdanlardaki azmettiricisi olarak değerlendirilen AKP hükümeti ve bu hükümetin başı, saldırının üzerlerindeki sorumluluğunu unutturmak istercesine gündem değiştirmeye, vatandaşı kandırmaya çalışıyor. Ancak bu sırada Ege ve Akdeniz semalarında ülkelerinin bekasını daim kılmak için uçuşlarını gerçekleştiren Türk Hava Kuvvetleri’ne ait uçaklarımız en ufak bir gerekçe olmaksızın Yunan palikaryaları tarafından taciz ediliyor. İşte bu alçak taciz sonucunda bir F-16’mız Akdeniz’in sularına gömülüyor. Ve işin belki de en acı tarafı biz bu haberi Yunan basın yayın organlarından öğreniyoruz.
Bilindiği gibi hava kuvvetlerimize ait savaş uçakları Yunanistan’ın her türlü hak ve hukuk anlayışının ötesinde sahip çıkmaya çalıştığı Ege’nin tamamı ve hatta Akdeniz’deki bazı bölgeleri üzerinde ülkemiz menfaatleri için rutin uçuşlar gerçekleştirir. Bu uçuşların tek amacı vardır. O da bu sular sadece sizin değil biz Türklerin de burada hakları vardır ve bu hakları size çiğnetmeyiz mesajı vermektir. Yani özellikle de Ege’nin sahipsiz olmadığını göstermektir. Ancak klasik Yunan askeri-diplomatik taktiği olan taciz ve tehdit, Türkiye’ye bile yönelebilmektedir. Türkiye’ye bile derken çok samimiyim. Çünkü Yunanistan hiçbir bakımdan Türkiye ile mukayese bile edilemeyecek kadar bir ülkedir. Neticede bin bir entrika ile Türk topraklarını gasp eden, burada Avrupalı dostlarının beslemeliği ile semirerek olur olmadık kabadayılıklara soyunan haddini bilmez bir topluluktur. Bu kabadayılık 200 yıl önce başlamış ancak bir türlü terk edilmemiş tehlikeli bir tutumdur. Bunun farkına varan idarecilere zaman zaman sahip olsalar da genele bakıldığında Yunan toplumunun pek de aklıselim tarafından yönetilmediği görülebilir.
Bunun son örneğini de 23 Mayıs 2006’da net bir şekilde gördük. Aslında aylar öncesinden gelen sinyaller bu tehlikenin bu denli tırmanacağını da göstermişti. Ege üzerindeki her uçuşumuzda sözde Yunan hava sahası ve FIR hattının ihlal edildiği iddialarını gündeme getirerek Türkiye’nin elini zorlaştıracağını düşünen Yunan tarafı bu kozu sıkça kullanmaktan hiç çekinmedi. En küçük bürokratından devletinin en tepesinde bulunan cumhurbaşkanına kadar her yunan yetkili Türkiye’ye yönelik iftira ve karalama kampanyalarına destek verirken AKP hükümetine bir parça havuç uzatmayı da ihmal etmediler. “Biz Türkiye’nin Avrupa birliği yönelimini destekliyoruz. Ama şartlarımızı kabul ederse…”. Allah’ın Yunanı bile koskoca bildiğimiz ülkemize bu cüretkârlığı gösterirken, cevap makamları yalayıcılık faaliyetlerine aralıksız devam etti. Aman komşumuz yanlış anlamasın. Aman komşumuzu ürkütmeyelim, aman kızdırmayalım. Türk devletinin Yunan siyaseti işte bu. Biz biliyoruz ki Türk dışişleri içinde bu haysiyetsiz politikadan rahatsız olanlar da var. Ama bunların da bir kez çıkıp sesini neden çıkaramazlar anlamak mümkün değil.
Dalaman’a tam 112 mil uzaklıkta, Rodos’a 35 mil ve Kerpe Adası’na 12 mil uzaklıkta az önce verdiğimiz tarihte bir olay gerçekleşti. Yani Akdeniz üzerinde. Yani uluslararası hava sahası ve sular üzerinde. Yunanistan ile ilgili en ufak bir iddianın bile gündeme getirilemeyeceği bir noktada. Hani Ege’de olsa, ihtilaflı bölgelerde olsa anlayacağım. Ama değil. Akdeniz’in göbeğinde. Uçuş yapan 3 uçağımız kahraman Yunan palikaryaları tarafından taciz edilir. Uçaklarımızdan biri F–4 ikisi F–16 tipi savaş uçağı. Tacize gelen iki Yunan f-16’sından akıllı olanı uzaktan durumu gözlerken, diğeri bizim uçakların arasına girmeye çalışır. Acemi yunan pilot it dalaşı için yırtınırken, Türk pilotlar kendisini kale almaz. Ama öyle acemidir ki uçağını Türk f-16’larından birinin peşine takar ve uçağa arka alt bölümden çarpar. Şaka gibi gelse de olay budur. Bunu da Türkiye’de ilk duyuran Avrasya Televizyonu yani ART’dir. Yani olay tamamen bir tacizdir, beceriksizliktir ancak tehlikeli bir tırmanıştır. Neyse ki pilotumuz uçağı darbeyi arkadan aldığı için fırlatma koltuğu ile kurtulmayı başarmış, Yunan muhatabı da pilot kabininden çarptığı için kurtulamamış Akdeniz’e çakılarak hayatını kaybetmiştir.
Olayın bu safhasından sonra da ilginç taciz girişimleri yaşandı. Bu bölüm üzerinde de kısaca durmalıyım. Denize düşen pilotumuz için yardım çağrısı yapan havadaki uçaklarımızdan F-4 tipi olan savaş uçağımız Dalaman’a olayın detaylarını ve pilotun düştüğü bölgenin koordinatlarını verir. Bölgeye en yakın gemi konu ile ilgili olarak uyarılır. Panama bandıralı bu gemi pilotumuzu denizden alır. İşte bu sırada söz konusu bölgede yine Yunan tacizi başlar. Arama kurtarma bölgelerinin tayinine ilişkin iki ülke arasında yaşanan ihtilafı bile bile pilotumuzu gemiden almaya çalışırlar. Ancak akıllı ve şerefli Türk pilotu bu girişimi bertaraf eder. Pilotumuzun bu hareketi cehalet nedeniyle olsa gerek biraz yadırganır. Ancak o, yapılması gerekeni yapmıştır. Bölgedeki Türk menfaatlerini korumuştur.
Peki, pilotumuz böylesi zor bir durumda bu tavrı asil bir şekilde gösterirken, memleket idaresini elinde tutan AKP hükümeti ne yapmaktadır? Tabii ki Yunan dostlarını üzmek istememektedir. Ne de olsa başbakan Karamanlis Erdoğan ailesinin pek samimi dostu. Bakoyannis de nasılsa iyi bir Türk dostu ya… Gerek yok ortamı germeye.
Bunlar değildi sanki Pontus soykırımı yalanlarını destekleyen Yunan hükümet yetkilileri? İnsanda da devlette de olur bir utanma duygusu… Bu hükümet geldi geleli unutuldu mu bu haslet? Menfaatlerine tecavüz edilmiş olan sanki Yunanlarmış gibi hayasızca bir tutum gösterildi olay sonrasında. Düşün uçağın pilotu şehit olsaydı ne olacaktı be hey utanmazlar? Şehidimin kanının hesabını soracak yer mi burası diyeceksiniz haklı olarak. Her gün geliyor Türkiyeli başbakanın ülkesinin güneydoğusundan. Onların kanlarının hesabı etnik ayrımcılık ve Kürt Sorunu tanımlamaları ile ne kadar çözüldüyse ancak o kadar sorulabilir. Haklısınız ne diyeyim.
Neyse ki pilotumuz hafif bir yara ile kurtuldu çok şükür. Olan yetimin öksüzün hakkının üzerinde olduğu uçağımıza oldu. Akdeniz’in dibini boyladı. Bakalım bu hesap ne olacak. Şimdi yazacaklarımdan sonra da bu hesabın ne olacağı çıkacak ortaya merak etmeyin.
Olay yaşandıktan sonra kısa bir şaşkınlık yaşayan Yunan tarafı baktı ki Türk dışişleri ve AKP hükümetinden tık yok, aldı gemi azıya başladı saldırmaya. 3-4 gün boyunca yapılan tüm açıklamalarda Türkiye suçlandı, ülkemiz medeniyete davet edildi ve Avrupa Birliği yükümlülükleri hatırlatıldı. Sakın haa bir daha yapmayın denildi.
Asker fobisi bilinen AKP’liler her zamanki gibi alttan aldı. Kendi askerine güvenmediği için olsa gerek kendisi suçluymuşçasına bir tavır takındı. Yoksa Türk olan, bu ülkede yöneticilik yapan bu tavrı takınamaz. Ancak komşuyla akraba olan böyle bir tavır sergileyebilir çünkü. Akraba bile olsan hakkın hukukun yanında olmak gerek. Neyse geçelim bu faslı. Yapmıştır bizimkiler yine bir şey edasıyla ortalıkta dolaşan başbakan ve dışişleri bakanı bu konuda konuşmaktan özellikle kaçtılar. Sorulara bile yanıt vermediler. Acaba Türk askerinin ne kadar demokrasi düşmanı olduğunu iddia eden AB’ye koz vermek mi bunların derdi? AB’yi arkasına alan Yunanistan’ın bu yargıyı kuvvetlendireceğini hiç mi düşünemediler? Yoksa bu olay sonrasında Türk ordusuna yönelecek olan AB tepkisinden nemalanıp, ordunun elini kolunu daha sıkı bağlama niyetindeler mi?
Hadi hükümet bu konuda sus pus. Peki, Türk hariciyesine ne oluyor? Hiç mi yok sesini duyuracak bir babayiğit? Görünen köy kılavuz ister mi? bu hükümetin kaygısızlığı, vurdumduymazlığı şeklinde dile getirebileceğimi en hafif tabirlerle Türk menfaatleri Yunana ve AB’ye peşkeş çekilirken kimse gerçekleri anlatamayacak mı? Kendi davasına böylesine duyarsız davranan AKP hükümetinin vebali Kıbrıs meselesinden sonra bu meselede de Türk hariciyesinin boynuna duracaktır. Çünkü her geçen gün elimizdeki kozları yitiriyor. Bunları iyi kullanamıyoruz. Bunu da çok iyi biliyoruz. Siz isterseniz 500’ncü istikşafi görüşmeyi yapın. Yine bu sorunlar çözülemeyecek. Bari elimizde mevcut olanı kaptırmayalım. Peki, yarın bir gün bu hükümet Lahey Adalet Divanı’na gidilmesini de kabul ederse ne olacak? Bu midesizlikle oradan ne alacağımızı da iyi biliyoruz. Ama bizim bilmemiz yetmez. Bu millet de öğrenecek. Ve biz de bunun için elimizden gelen çabayı göstereceğiz. Kimse bundan kuşku duymasın.
Ve bilinsin ki, Kerpe yakınlarındaki bu taciz doğrudan bir savaş nedenidir. Kimse savaş çığırtkanlığı yapmıyor. Yapmaz da. Ama göz göre göre ülke menfaatleri peşkeş çekiliyorsa, bu işin ne denli ciddi olduğunu hatırlatmakta fayda var. Yani sus pus olan AKP’li zevat bilsin ki bu bir savaş nedenidir. Bu işlerin şakası olmaz. Kimse’nin sorumsuzluk gösterme lüksü yok. İş daha vahim yerlere tırmanırsa o zaman siz de yok olursunuz. Bunu böyle bilmekte fayda var. Aman dua edin de savaş hali olmasın. İşte o zaman vay halinize derim. Yüce divanı bile mumla ararsınız o zaman. Bu işin şakası yok. Ülkesine sahip çıkmayana kimse sahip çıkmaz.
Ve bu milletin varıyla yoğuyla milyonlarca (40 Milyon) Amerikan Doları ile ödediği bir savaş uçağının Yunan ahlaksızlığı ile kaybedilmesinin nasıl tazmin edileceği zamanla görülecek. O zaman muhtemelen bir kez daha soracağız; “Ulusal Menfaat Kimlere Emanet” diye.
Hakan Cem Işıklar