Başbakan olacak zat “Kürt Sorunu”ndan bahsediyor.
Düşünmek gerek bu ülkede “Kürt Sorunu” mu var? yoksa “İhanet Sorunu” mu? DEHAP’tan, Zana denen paçavradan yahut ağırladığı yalaklardan alacağı övgüler için vatanı peşkeş çekmeye kalkan hainlerin yarattığı bir sorun var bu ülkede. Bunu anlamamak için herhalde gündemi pek takip etmiyor olmak gerek. Tabii burada Başbakan’ın konumu nedir bilemiyorum. Takip etmesi gereken mi, takip edilen mi?
Attığı hemen her adımla ülkenin ve milletin şerefini ayaklar altına almak için uğraşanlar, eğer “Kürt Sorunu” var diyorlarsa, yeni bir tehcir yapalım, kurtulalım. Buna Türk devletinin gücü yetmez mi? Yeter, hem de ne biçim yeter. Başbakan koltuğunda bile otursan, hanım köylü de olsan, bölücü yalaklığı da yapsan, bu devletin gücü buna yeter.
80 yıldır bu devlet bu tehciri yapmadıysa, Kürtleri kesip soylarını kurutmadıysa, üstelik içlerinden başbakanlar, cumhurbaşkanları çıkardıysa bu ülkede “Kürt Sorunu vardır” diyen, hain oğlu haindir. Alçaklığın hangi makamlara kadar tırmanabileceğini tüm açıklığı ile gördüğümüz şu günler, gerçekten çok hassas bir döneme girdiğimizi gösteriyor.
Biri AB yolunun Diyarbakır’dan geçtiğini bağırır, diğeri PKK’yı taraf görenleri makamında kabul eder. Her Diyarbakır’a giden bir soysuzluk yapacak olursa, verecek bir şey de kalmayacak. Bin yıllık Türk yurdu Diyarbakır’ı ne zannettiniz? Kerkük mü? Musul mu? Erbil mi? Onları kaybettik sayılır ama, Diyarbakır’ı kaybetmeyeceğiz. Daha binlerce, yüzbinlerce şehit versek, kaybetmeyeceğiz. O yüzden bu bölgeye gidecek olan terörist yalakları, mesajlarını, bunu bilerek vermelidir. Aksi takdirde bu millet geçmişte yaptığı gibi meşru müdafaa hakkını layıkıyla tekrarlar.
Bu ülkede “Kürt Sorunu” var diyen haindir derken, boşa söylemiyoruz. İşte bu yaklaşımlardır ki; Türk’ü Kürt’e kışkırtır, belki de katliamların yaşanmasına neden olur. Bundan daha büyük ihanet var mı? Eğer bu ülkede gerçek bir “Kürt Sorunu” doğarsa, emin olun bütün Kürtler büyük katliamlara maruz kalır, sürülür, malları mülkleri yağmalanır ve bu topraklardan binlerce kilometre ötelerde yok olup giderler. O zaman, bölücü-Kürt ayrımı da yapılmaz kurunun yanında yaş da yanar gider.
Bu alçak planı yapan birileri vardır mutlaka. Ama bu planı yapanların desteği ile iktidara yapışmış olanlar, attıkları adımlara dikkat etsinler. Çünkü, Türk’ün sabrı taşarsa; önce Kürtler’i değil, bu gibi ihanet gruplarını temizleyerek işe başlayacaktır.
Bu, öyle bir plandır ki; herkesin uyanık olması gereken bir dönemde, başta iktidar sahipleri olmak üzere bazı vatandaşlar hazırlanan bu planın belli ölçülerde bir piyonu olabiliyor. Bilinir ki namlusu tıkanan tüfek, geri teper, düşünelim ki; teptiğinde de arkadaki piyonlar ezilip gider.
Tabii ki bu ihanet ortamına dikkat çekmek gerekiyor. Ancak, sürekli buna dikkat çekmek değil ara sıra da çözüm üretmek gerekmektedir. Bana göre çözüm için atılması gereken ilk adım, milletin sandığı talep etmesidir. Ardından, kurulacak ilk ürkek olmayan erkek hükümetle, gerekirse savaş hali ilan edilerek, İmralı’daki caninin yasal cezası, hiç tereddütsüz infaz edilmelidir. Aslında gün bu gündür ama maalesef bunu anlayacak bir hükümete sahip değiliz. Biliyoruz ki PKK, İmralı’daki köpekten aldığı emirlerle hareket geliştirmektedir. Ve bu vahim durumun önüne ancak böyle geçilebilir.
Bakınız ondan sonra AB ve ABD’den nasıl itibar görüyorsunuz. Haysiyetli siyaset için, haysiyetli devlet adamları lazımdır, başka bir şey değil.
Caninin cezası infaz edildikten sonra da, cezaevlerinde beslediğimiz katillere sıra gelsin. Onların cezaları da tereddütsüz infaz edilsin. Geçen gün yazdığım gibi, kısasa kısas yaparak başlayalım işe. O ne kadar can alma hakkını kendinde görüyorsa, ben de görürüm. Teröre pabuç bırakılmayacaksa böyle bırakılmaz. İki de bir terörist affetmekle ya da bol keseden atmakla değil… Ben ödediğim vergilerle bu canileri beslemek istemiyorum.
Terörle mücadele eden askerin, en son teknoloji ile teçhiz edilmesi gerekiyor. Bu konuya daha önce değinmiştim. O yüzden fazla uzatmayayım. Mümkünse bölgede profesyonel bir zihniyet ve yapıyla teröristle mücadeleye girişilmelidir. Tecrübesiz 20 yaşındaki askerler bu konuda görüldüğü ve yaşandığı gibi çok yeterli olamıyor. Bu iş için iyi para alan, araziyi tanıyan, halkı tanıyan devletin memuru profesyonel askerlerden bahsediyorum. Eğer giden canları düşünüyorsak Genelkurmay’ından, Başbakanlığı’na kadar ilgili tüm kurumlar bu yenilikleri ele alıp planlamalıdır.
Ayrıca, son bir not olarak belirtmeliyim ki; bölgedeki operasyonlarda denenmemiş veya biraz zorlu yöntemler geliştirilmeli ve teröristler olağandışı bu harekat tarzları ile şaşırtılmalıdır. Düşmana beklemediği anda beklemediği şekilde darbe vurmak prensibi ciddi bir biçimde tartışılmalıdır. Atadan dededen kalan üs bölgesi teşkili yöntemleri daha hareketli tarzlara dönüştürülmelidir. Böylece zayiat çok daha az olacak, başarı şansı da yüksek olacaktır.
Kuzey Irak düşüncesi her ne kadar ayyuka çıkarılmış olsa da unutulmamalı, göz ardı edilmemelidir. Gereği, gerektiği zaman yerine getirilmelidir. Ağzımın kenarından kan damlamıyor meraklanmayın. Sade ve günahsız vatandaşımın her türlü demokratik haklarının da savunulabilmesi için bu tedbirler gerekiyor. Dirlik olmayan yerde demokrasi olmaz. Demokrasiye sığınan terör ve terör yalaklığı olur.
Yazımı bitirirken Sabah’ın yeni yazarı F. Altaylı’ya bir atıfta bulunmak istiyorum ;
Ne zaman adam oluruz biliyor musunuz?
Önce “Kürt Sorunu”ndan bahsederek teröriste ve onun işbirlikçilerine şirin gözüküp, daha sonra Şehit Aileleri Derneği’ni ziyaret edip, günah çıkartacak kadar siyasi(!) korkuya kapılmadığımız zaman! Biz buna başka bir korku da diyoruz ama neyse artık…
Hakan Cem Işıklar