Uluslararası siyasette belki de en çok kullanılan bir yöntemdir “kısasa kısas”. Her nedense yıllardır Türkiye’yi idare ettiğini sananların özellikle unuttuğunu düşündüğümüz bu yöntemin ortaya koydukları, acaba yine bu çevreler tarafından yeterince anlaşılamıyor mu? Türkçe’deki kullanımının köken ve dilbilgisi kuralları açısından durumuna girmeden belirtecek olursak; intikam, öç, kana kan veya yapılan kötülüğe aynı biçimde karşılık verme (mukabele etmek) şeklinde açıklanabilecek bir isimdir “kısasa kısas”. Bilmesi ve öğrenmesi gerekenlerin dikkatine sunulur.
Dini çok iyi bildiklerini ve yaşadıklarını iddia eden ya da bunu, yaptıkları hareketlerle Türk halkına ima eden iktidar sahiplerinin “kısasa kısas” kuralını bilmemesi pek mümkün değil herhalde. Bilindiği gibi, Bakara Suresi’nin 179’uncu ayetinde “Ey akıl sahipleri; kısasta sizin için hayat vardır, böylece korunursunuz” denmektedir. Bu yaklaşımımıza, bazı ilgili çevreler hemen isyan edeceklerdir. Hem hukuken, hem de siyaseten bu kuralın geçerli olamayacağı ileri sürülecektir. Ancak, daha derinlemesine bakıldığında, hukuken haklılık payları bulunmasına karşın, siyaseten böyle bir haklılık paylarının bulunmadığı, hukuki durumun bu konuda bir kalkan olarak kullanıldığı açıkça ortaya çıkacaktır.
Trabzonspor kafilesinin Şampiyonlar Ligi ön eleme maçı için gittiği Rum Kesimi’nde maruz kaldığı hoş olmayan davranışları, biz de Trabzon’a gelen Rum takımına uyguladık. Hukuki miydi? Hayır değildi. Tamamen siyasiydi. Peki ülke olarak bir şey kaybettik mi? Hayır kaybetmedik. Bilakis, Rumlar bundan sonra hareketlerine belki de daha çok dikkat edeceklerdir. Bu konuda Trabzon’un mülki idarecilerini kutlamak gerekir.
Gelelim hassas soruya. Peki bu uygulamayı genele yayabilir miyiz? Milletvekillerimizi bile ilaçlayarak ülkelerine sokmaya kalkan, Türkiye’ye vize uygulayan, vatandaşlarımızı nedensiz bir biçimde gözaltına alıp günlerce sorgulayan ülkelere ve daha nicelerine bu kuralı uygulayabilir miyiz? Onlar bu davranışları pervasızca sergilerken hiçbir şey kaybetmiyorlarsa, Türkiye uyguladığında neden kaybetsin? Demek ki bu bir siyaset ve maalesef bu siyaseti ortaya koyacak dirayetli bir iktidara sahip değiliz. Geçmişte de pek olduğumuz söylenemez.
‘Türkiyeli’(!) Aydınlar ve Başbakan
Gündemde 4 ayrı önemli konu var. Bunlardan biri, Başbakan’ın bir grup “Türkiyeli” aydını(!) PKK konusundaki muhteşem çözüm önerilerini dinlemek için kabul edecek olması. Bu aydınların kimler olduğu, hangi isimlerin aralarında olduğu çok önemli değil. Önemli olan, bu aydınların kimin adına konuşuyor ve kimin kabulü ile aydın sıfatını kullanıyor olmalarıdır. Hatırlayacak olursanız geçtiğimiz aylarda bu sözde aydın grubu çıkarak, PKK’yı ateşkes ilan etmeye davet etti. Tabii bunun karşılığında da TSK’nın da bu ateşkese uyması şartı ile. Sanki iki ayrı devlet ya da toplum arasında gelişen bir savaş var ve bu savaşı engellemeye çalışan iyi niyetli aydınlar… Türkiye Cumhuriyeti’nin bugün başbakanı olan zat da, bunu kabullenerek çözüm önerilerini dinlemeyi kabul buyuruyor. Aynı zatın daha birkaç gün önce yaptığı ‘sınır ötesi kabadayılığı’nı saymazsak, ABD ziyaretinde CNN muhabirinin PKK teröristlerine gerilla demesini de sineye çektiğini unutmak pek kolay olmasa gerek. İşte bu tutarsız ve anlamsız politika ile terörle mücadele edilemeyeceğini herkes çok iyi biliyor. Bir gün başka, diğer gün başka davranışlar sergilenerek terörün durdurulamayacağı, üstelik bu tür tutarsızlıkların terörü cesaretlendireceği her geçen gün yaşanan cinayetlerle iyice belirginleşmiştir.
Peki aynı başbakan, terör mağdurlarından, terör ve PKK karşıtlarından, askerlerden, sivillerden oluşan bir aydın grubunu da aynı şartlar içinde kabul edebilir mi? Ederse ne olur? Allah muhafaza, bunun adı ‘kısasa kısas’ olur. Hem PKK’ya, hem de PKK yaltakçılarına da ayıp olur!
Bayrakçı Dostlarımız(!)
Şu günlerde bazı Yunan dostlarımız(!) Ağrı Dağı’na bir tırmanış gerçekleştirip, dağın zirvesine Yunan, Rum bayrakları ile Fener Rum Patrikhanesi’nin -Dostlarımıza(!) göre Ekümenik Patrikhanenin- flamasını dikeceklermiş. Tırmanış için izin talep eden gruba daha önce izin verilmiş olmasına karşın, grubun yaptığı açıklamalardan sonra, izin iptal edilmiş. Tabii bu da, Türkiye’nin ne kadar antidemokratik bir ülke olduğunu gösterebilmek için iyi bir fırsat olmuş. Peki ya bizden de Nasuh Mahruki’nin bir grup dağcı arkadaşı ile Yunanistan’ın Orta Makedonya tabir ettiği bölgenin güneyinde yer alan 2917 rakımlı Olimpus Dağı (Olympus- Óros Ólimbos)’na tırmanarak Türkiye ve KKTC bayraklarını dikecek olmaları hoş olmaz mıydı? Olurdu elbette. Ama bu taleple o ülkede bulunuyor olsalardı başlarına ne gelirdi? Sus susss. Böyle bir talebimiz olursa, yine Allah muhafaza, ‘kısasa kısas’ olur. Yunanistan’a da ayıp olur.
Cani Havlıyor, Kuyruğu Tehdit Ediyor!
Cani, kapalı olduğu kafesten havlıyor; “beni imha etmek istiyorlar”! Ulan be köpek seni imha etmek isteseydiler, sözde milliyetçi Bahçeli iktidardayken bunu yaparlar, hiç de zararlı çıkmazlardı. Şimdi ne oldu da havlıyorsun? Biz biliyoruz ne olduğunu. Cani, PKK’nın yeniden eski günlerine dönmesini ve dolayısıyla içerde olmasına rağmen elindeki kozları sağlama alarak Avrupa’nın da katkısı ile Türkiye Cumhuriyeti ile pazarlık yapmak istiyor. Bunu gören Karayılan denen kuyruk çıkıp, terörist sitelerinden balgamlarını saçarak Türkiye’yi tehdit ediyor. “Eğer başkan Apo’ya bir şey olursa, Ankara’yı yerle bir ederiz” . Edersiniz tabii. Neden? Çünkü, bizim Özkök Paşa çıkıp, “Kerkük’te bir tek Türkmen’in burnu kanarsa, Türk Ordusu Kerkük’e girip gereğini yapar” diyemediği için. ABD’li kıçı kırık generaller çıkıp koskoca Türk devletini tehdit edebiliyorken, Türk paşalarına vatan savunmasının gereğini yaptıramayan bir iktidara sahip olunduğu için. Ya ordumuz Kuzey Irak’a girerse? Allah muhafaza bu da ‘kısasa kısas’ olur. Bu sefer de peşmergeler tarafından sözde idare edilen bağımsız(!) Irak devletine ayıp olur.
Bizim Önceliğimiz Ne?
Daha dün PKK hakkında ABD ile yapılan pazarlıklardan sonra Amerikalılar buyurmuşlar; “PKK öncelikli sorunumuz değil” diye… Tabii ki değil. İşgalci ABD için öncelikli olan, kendine yönelen sözde terör(!) ve petrol kaynaklarıdır. Bu yüzden çıkıp da biri “El Kaide bizim önceliğimiz değil. Bir çok insanımızı kaybettik bizim konumuz olmayan sözde El Kaide ile mücadele yüzünden. Köktenci terörü üzerimize çektik durduk yerde. Önceliğimiz PKK’dır ve bunun unsurlarını nerede olursa olsun bulup temizlerim.” derse, işin b.ku çıkar herhalde. Allah muhafaza, bu, hepten ‘kısasa kısas’ olur. Ve işin daha da vahim tarafı, iktidarımızın koltuk değneği olan ABD’li dostlarımıza(!) ayıp olur. Onlara ayıp olan AKP’ye de zul olur. Değil mi ağalar?
O zaman ‘kısasa kısas’ yok! Peki daha nereye kadar?
Hakan Cem Işıklar