Uzun bir süre ara verdiğim yazılarıma yine terör konusu ile devam edeceğim. Ne yapıp ne ettiyse Türk halkına karşı bir kez daha saldırılarına hız veren PKK, yine her gün bir ananın, eşin yahut çocuğun canını yakıyor. Zaten terörün amacı da bu değil mi? Eğer amaç buysa, PKK başarılı sayılabilir. Bir yandan bombalama eylemleri bir yandan da dağdaki çatışmalar en üst düzeye çıkmış bulunuyor. Peki devlet nasıl bir tedbir alıyor?
Belki de en zorlu soru bu? Çünkü kimse devletin nasıl bir tedbir aldığını bilmiyor. Teknik olarak olması gereken, bu olsa da, saldırılara engel olunamadığı görüldüğü için, alınan muhtemel tedbirlerin yetersiz olduğu açıktır. Bu konudaki vebal sadece TSK’nın mı?, yoksa devleti idare ettiğini sananların mı? tartışmak gerekiyor.
PKK-Batı dünyası ittifakı geçtiğimiz son 5 yıllık süreç içinde de büyük başarılara imza atmıştır. Terörist elebaşının ABD girişimi ile Türkiye’ye teslim edilmesinden sonra, yargı süreci içinde ilan edilen sözde ateşkes, fırsat kollayan Batı için bulunmaz nimet oldu. Bu sayede, Apo’nun idamı kesinlikle engellendi, eve dönüş adı altında teröristlerin bile takmadığı bir saçma sapan af ilan edildi, sözde Kürt azınlığı neredeyse tanındı, sözde Kürt dilinin TV ve radyolarda kullanılması yasallaştı, bu köksüz sözde dilin öğrenilmesi için çeşitli sözde kursların açılabilmesi sağlandı. Ve tabii daha nice girişimler…
Sözde Dil Kursları
Bunların içinde son günlerde dikkati çeken, sözde Kürtçe’nin öğrenilmesi için açılan sözde kurslar oldu! Neden ‘sözde kurslar’ diyorum? Çünkü bunların hemen hepsi PKK yanlısı güçler tarafından finanse edilerek açıldı. Tabelaları dahi, yapmaya çalıştıkları pisliği açıkça ortaya koyuyordu. Yeşil-sarı-kırmızı ve sarı-kırmızı renklerin ağırlıkla kullanıldığı bu tabelalarla simgelenen PKK sempatisi, dikkatlerimizden kaçmadı. Elbette bölgede de bu durum algılandığı için, “hücre kursları” beklediği ilgiyi bulamadı. Vatandaş bu terör yuvalarına itibar etmedi. Sonunda ülkede açılan bu sözde dil kursları teker teker kapanmaya başladı. Şimdi de bu kursları işleten terör yanlısı ‘dil bilginleri’ çıkıp kendilerini devletin mağdur ettiğini iddia ediyor, kendi pisliklerinden ötürü devleti suçluyorlar. Utanmazlığın hangi safhaya ulaştığının bir göstergesi olan bu taktikle Batı’nın dikkati çekiliyor, bu oyunda da Türk basın-yayın organları bir araç olarak kullanılıyordu. Belki de ikinci bir sürecin işletilmesi için oynanan bu oyunu görememek ya da görmemek, özellikle de devleti yönetenler için ayrı bir utanç vesilesi olmalıdır. Nedir bu ikinci süreç?
Sözde Kürtçe’yi öğrenmek için bu sözde kurslara para vermek zorunda kalan zavallı yoksul Kürt halkı dilini bu şekilde mi öğrenecekti? Bu çapulculara göre elbette hayır! Onlara göre, Kürt halkı, anadilinde(!) eğitim-öğretim görebilmeliydi. Şimdiki talep bu. Ve bu talebin arkasında bu ‘sözde kursların’ sahipleri, işleticileri var.
Eğitim-öğretimin ‘sözde Kürtçe’ ile yapılmasını sağlasalar, Kuzey Kürdistan olarak gördükleri Türk topraklarının, yine çok büyük bir bölümü öz be öz Türk toprağı olan bugünkü ‘sözde Irak’taki Güney Kürdistan saydıkları yer ile birleşmesini de istemeyecekler mi? Tabii ki isteyecekler. Peki bu sürecin işleyişi nasıl olacak? Yine bir sözde ‘ateşkes’ ve sözde ‘anadilde eğitim-öğretim’…
20 yılı aşkın sürdürülen bu terörün Apo’nun derdine düşmesiyle ilan ettiği sözde ateşkes ile, terörün bittiğini sanan saflara ve dolayısıyla Türk devletine sözde barış sürecinin devamı olarak dayatılan bu sözde kursları açarak, teröristlere önemli bir kozu daha vermemiş miydik? İşte geçmiş bu, gelecek de bu…
Şimdi başbakan çıkıp konuşuyor “biz istersek Kuzey Irak’a gireriz, teröristleri temizleriz” diye. Peki bunu neden ABD’de Bush’a söyleyemedin? Neden ABD’deki ‘önemli’ toplantılarda söyleyemedin? Bu çıkışlar AKP tabanına verilmiş “ben güçlüyüm, kimsenin güdümünde değilim” mesajı mıydı yoksa sınır ötesi bir palavra mı?
Pek inandırıcı olmasa da, bugünlerde ABD ile PKK pazarlığı yapacağız. Tabii büyük Irak devletinin büyük yöneticileri olan Kürt çapulcuların tayin ettiği Türkiye büyükelçileri izin vermek lütfunda bulunurlarsa.
Sorular, Sorular…
Ne olacak bu görüşmelerle? Hiçbir şey! ABD yine nasihatini verecek. Velev ki ABD Türk ordusunun Kuzey Irak’a girmesine izin verse bile bu saatten sonra nasıl bir başarı beklenebilir ki? Başbakanın ve hatta bazı komutanların dahi davul zurna çalarak duyurdukları bu olası sınır ötesi harekatla ne amaçlanacak? Hadi ordu bölgeye girse, ne kadar orada kalabilecek? Yoksa oraya bir girersek biraz zor çıkarız diye mi düşünülüyor? Eğer böyle düşünülüyorsa neye güvenerek? AKP iktidarına mı? Bu, büyük yanılgı olur.
Silahlı Mücadele
Askerliğini yapmış herkesin bildiği gibi terörle mücadele dünyanın en zor işlerinden biridir. Saldırının nereden ve nasıl geleceği kolaylıkla kestirilemez. Hele düzenli ordu sistemleri ile bu, imkansıza yakın bir hale gelir. Teröre, terörün kullandığı silah ve yöntemlerle mukabele edilebilir. Bu nedenle özellikle doğu ve güneydoğudaki birliklerin sınıflarına bakılmaksızın teröre mukabele edebilecek yapılara kavuşturularak, etkili vuruşların sağlanabileceği harekat tarzları geliştirilmelidir. Eğer gerekiyorsa –ki gerekiyor-, tüm sınıflarda iç güvenlik kursları subay-astsubaylara tekrar tekrar açılmalıdır. Önce askerin bu konuda etkili bilinçlenmesi sağlanmalıdır. Halkla asker ilişkileri profesyoneller tarafından değerlendirmelere tabi tutulmalı, korucu sistemi devam edecekse daha ciddi emir-komuta düzeyi geliştirilmelidir. Korucular istedikleri gibi davranmak lüksünden çıkarılmalı ve kontrol altında tutulmalıdır.
Er ve erbaş’ın silah ve teçhizatı, özellikle terörle etkin mücadelenin yapıldığı bölgelerde en yeni ve etkili biçimde yeniden donatılmalıdır. 7.62 mm x 51 kalibre G3 A3 ve-A4 tüfeklerinin adı geçen mücadele için elverişli olmadıkları çok bilinen bir gerçektir. Hem silahın kendisi, hem mühimmatı askerin arazideki hareket kabiliyetini kısıtlarken, çatışma esnasında da ses disiplininin düşük olması ve sık tutukluk yapması nedeniyle de kullanak asker için de büyük tehlike yaratmaktadır. Türkiye’yi 1960-70’lerin teknolojisine mahkum eden NATO yönlendirmeleri derhal terk edilmeli ve bölgedeki asker, terörle mücadelede kullanılabilecek silahlarla teçhiz edilmelidir. Bilinmelidir ki bölgede verdiğimiz şehitlerin bir çoğu, bu hantal ve kullanışsız silahlar yüzünden olmaktadır. Bu konuda yazılabilecek çok şey olmasına karşın şimdilik yazımı uzatmayacağım.
Görünen şudur ki; Terör yine hortlatılmıştır. Bu durum nedensiz değildir. İyi bilmek gerekir ki; terör şantajdır, terörist şantajcı. Şantajcıyı yakalayıp imha edemediğin sürece, hep bir şeyler talep etmeye devam edecektir. Artık bu duruma uyanmak gerekmiyor mu? Bu işler belediye yönetmeye benzemiyor, bu işler can alıyor, bu işler yürek yakıyor.
Hakan Cem Işıklar