Daha geçen hafta yazdık, Ergenekon Palavraları ile birileri aklanmaya mı çalışılıyor diye! İspatı gecikmedi. 27 Temmuz akşamı bölücü hainler ortaya çıktı ve yine masum insanlara saldırdı. Hem de her zaman yaptıkları gibi kahpece, adice…
20’ye yakın vatandaşımız canlarını verdi. Ateş bir kez daha sadece düştüğü yeri yaktı tabii ki… Şehit cenazelerinde pek de rastlayamadığımız devlet erkânımızın da hazır bulunduğu törenler düzenlendi. Kahpe saldırıda göçüp giden insanlarımızın yakınlarının evlerine kadar gidildi, başsağlıkları dilendi.
Teröre kurban verdiğimiz binlercesinden sadece 18’iydi bunlar… Kimi genç, kimi yaşlı, kimi anne, kimi baba, kimi de daha doğmamış bebekti. Onların her biri şehitti elbette. Din tüccarları inkâr etse de.
Din tüccarı dedim de aklıma geldi. Bazı Allah’tan korkmaz kuldan utanmazlar, sanki PKK’nın kadrolu halkla ilişkiler personeliymiş gibi başladılar propagandaya. 70 milyonun gözünün içine baka baka “bu kanlı saldırı PKK tarafından düzenlenmiş olamaz” diye.
Kuş beyni kadar çalışmayan akıllarınca, sözde Ergenekon örgütünü işaret ediyorlar. Milletin kafasında istifham yaratmak için öylesine pervasızca konuşuyorlar ki, gören de aslında hiç PKK diye bir örgüt olmadı, tüm bunlar devletin işi sanacak. (Bknz: “Türk” soyadlı militan ile AKP yalakalarının bilumum açıklamalarına)
Türkiye, Türkiye olalı böyle ihanet görmedi. Hainlerin çıkıp rahat rahat kinlerini kusmaya başladığı bu ülkede, vatanının bölünmez bütünlüğü için çırpınan kesimler ise hapishanelere tıkılıyor. İtibarlarına açıkça saldırılar düzenleniyor. Hem de bu devletin ekmeğini yiyen bazı görevliler eliyle.
Şimdi gelelim bu Ergenekon Tertibine. Şemdinli’de gerçekleştirilemeyen darbenin, AKP iktidarının canhıraş çabaları ile gündeme taşınan bir başka şekline yani. Tedavisi mümkün görünmeyen bir aşağılık kompleksinin, korkunun ya da bir “intikamın” eseri olan Ergenekon uydurmasına.
Bugüne kadar kimsenin gündeme getirmediği bir ayrıntı da kafama takılmış durumda. Acaba dava neden daha önce tutuklama kararlarını veren mahkemeye düştü? Kur’a çekilmiş diyorlar. Ama hukukla biraz ilgisi olanlar çok iyi bilir, avukatlar bile istedikleri davaları istedikleri mahkemeye aldırabiliyor. Bu nasıl bir tesadüftür?
Bakıyorum iddianame denilen şeye, tam bir garabet. Aynı şeylerin tekrarlarından oluşan, internette elden ele dolaşan kurgulamaların belge diye yutturulmaya çalışıldığı ve bu kurgulamalara gülünç bağlantıların yapıldığı ciddiyetsiz bir ilişkilendirmeler yumağı.
Bu, söz konusu suçlamalardan dolayı mahkûm edilmeyeceklerini bildikleri insanların özel görüşmelerinin ifşa edilerek itibarsızlaştırılmalarının amaçlandığı açık bir saldırı. Bu, hem dillerine doladıkları insan haklarına, hem de demokrasi ve hukuka aykırı bir durum.
İddianame denilen ve hukuksuzluğu açık seçik ortada olan ifşaat belgelerinde, insanların cep telefonlarının numaralarından tutun da, özel görüşmelerindeki küfürlü konuşmalarına kadar her şey sözde delil olarak gösteriliyor.
Sanki bu suçlamaları yapanlar kendi özel yaşantılarında hiç küfretmez, hep saygı ve sevgi dolu sözcüklerle iletişim kurar. Siz kimi kandırıyorsunuz ya?
Savcı ya da savcıların kişisel husumetlerinin bu gülünçlük belgesine açıkça yansıdığını da görmekteyiz. 95. Sayfada Kemal Alemdaroğlu ile ilgili tanımlamalara bakarsanız görürsünüz.
Alemdaroğlu’na ben de bayılmam ama bir savcı olsaydım, kişisel tutumumu, hazırladığım ciddi olması beklenen bir iddianameye asla koymazdım.
Bu bile önemsiz kalıyor TSK ile ilgili yaklaşımları görüldüğünde. İlk bakışta iddianameyi hazırlayanların Allah’tan daha çok TSK’dan korktukları zannedilir. Kendilerine göre çete mensubu olanların TSK ile ilişkilerine adeta şerh düşülüyor. (Syf: 118)
“Sözde TSK bünyesinde” gibi saçma ifadeler kullanarak, “Ergenekon’u biz TSK ile ilişkilendirmiyoruz” diyen iddianameciler, telefon dinlemelerinde çok sayıda askeri personelin deşifre edilmesinden de hiç çekinmiyor.
Eğer bu rezillik böyle devam ederse, ilgili savcı ya da savcılar AKP’nin tüm tetikçilerini işsiz bırakacak diye korkuyorum.
Bu arada beynini kullanmaktan aciz bazı gazeteci kılıklı çanak yalayıcılar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın iddianamesinin çöktüğünü manşetlere taşırken, ne Haşim Kılıç’ın uyarısını dikkate alıyorlar, ne de AKP’nin ceza aldığının farkındaymış gibi görünüyorlar.
Laiklik karşıtı odak olduğu için iktidar partisine hazine yardımını kesen mahkeme, vatana ihanet suçlarını ne zaman dikkate alacak merak ediyorum. Herhalde öncelikle savcıların bu konuya hassasiyet göstermeleri gerekiyor.
Hakan Cem Işıklar