Son günlerde devam eden karikatür krizi pek çok komplo teorisinin önünü açarken, Türkiye gündeminin bir anda nasıl değiştiğine hep beraber tanık olduk. Bu belki de sadece Türkiye’nin değil, tüm İslam âleminin makûs talihinin bir tezahürüdür. Kim bilir?
Danimarka denilen eskinin sömürgecisi, şimdinin özgürlük ve insan hakları savunucusu postuna bürünen nifak yuvası, tahriklerini böylesine pervasızca sürdürürken, Rasmussen’in önünde şov yapmaya kalkıp da her şeyi eline yüzüne bulaştıran Başbakan Erdoğan geliyor hemen akıllara.
Hatırlanacak olursa bu tahrik karikatürleri taa 2005’in Eylül ayı sonunda yayınlanmıştı. Yine 2005’in kasım ayı ortalarında Tayyip Bey sözde Medeniyetler ittifakı girişimi için gittiği İspanya’dan dönüşünde Danimarka Başbakanı Rasmussen’le buluşmuş ve bu buluşma da Roj TV krizi ile sonuçlanmıştı. Türkiye’de belli çevrelerin desteğini tazelemek için “Kürt Sorunu” vurguları yapmaktan hiç kaçınmayan Erdoğan, terörist PKK yanlısı televizyon kanalı Roj TV muhabirinin orada bulunmasından dolayı basın toplantısını boykot ederek şovunu yaptı. Ancak karikatürler ile ilgili yaptığı açıklamalar bu şovun gerisinde kaldı. O da hiç bugünkü gibi konuyu sert bir üslupla gündeme bir daha getirmedi. Getiremedi. Belki de İspanya’daki medeniyet ittifakı masalının etkisinde miydi bilinmez ama Erdoğan’ın yaptığı o kaprisin ne denli anlamsız olduğu da, daha önce bu terör yanlısı kanalın muhabirlerinin sorularına yanıt verdiğinin ortaya çıkmasıyla bir kez daha kanıtlanmış oldu.
İşte Türkiye’nin başbakanı bu şekilde tutarsızlıklar yumağı içinde boğuşurken, Avrupa’nın “özgür” basını da bu karikatürleri bir kez daha gündeme getirme ihtiyacı duydu her nedense? Özgür ya, belki de ondandır… Gecikmeli olarak tahrik olan İslam dünyasında gösteriler birbiri ardına yapılırken, Türkiye’de bu gecikmeli tahrikten üzerine düşen payı aldı. Türkiye’de de pek ciddiyeti olmayan, dostlar alışverişte görsün dercesine eylemler, protestolar düzenlendi. Haber bültenleri bu eylemleri ilk sıralara yerleştirirken memleketin en önemli sorunu haline geliverdi üç zibidinin çizdiği sözde karikatürler. Başbakanından, dışişleri bakanına ve diğer pek çok gündem belirleyicinin ağzına sakız oldu. Böylece medya, Erdoğan’ın, dünürünün, diğer akrabalarının, Ağabey Unakıtan ve bazı AKP yöneticilerinin malvarlıklarının hacimlerini ve bu hacmin ne zaman ve nasıl genişlediğinin adam gibi sorgulamasını yapmayı bile “unuttu”.
İşte tüm bu gelişmeler yaşanırken, AKP’nin pek çok icraatı da değişik yargı organlarından teker teker geri dönmeye başladı. Tüpraş, Galataport, imam hatiplilere üniversite yolunun açılması gibi… Şaibeleriyle daima gündemde kalan özelleştirmelerden yenilen tokatların getirdiği ekonomik sıkıntıya bir de siyasi beceriksizlikler ve yolsuzluklar eklenince hükümetin hemen bütün yetkilileri sinir küpü oldu. Ancak sinir küpü olan bu AKP’liler, 3 yıldır yaptıkları rezillikleri örtemeyince halkın da sinirlerini yavaş yavaş bozmaya başladıklarının da hiç farkına varamadılar. Sonunda Başbakan dün Mersin bölgesinin en eylemci çiftçisi tarafından bir kez daha protesto edildi. Aslında protesto gösterilerine artık iyiden iyiye alışan Erdoğan, üslubunu alışık olduğu sokak ağzına indirgeyince, vatandaş da 2002’de iktidara getirdiği partinin genel başkanının ve başbakanının ne kalitede olduğunu bir kez daha görmüş oldu. Zaten her fırsatta vatandaşı azarlayan Tayyip “Bey”, bu sefer işin şokunu çıkardı. Dertli çiftçiye “artistlik yapma ulan” deyip seviyeyi ortaya koydu. Asıl karikatür konusunun kendisi olduğunu da böylece tescil etmiş oldu. O yüzden asıl Karikatür Krizi’nin bundan sonra başlayabileceğini iyi anlamak lazım. Böyle karikatürlük başbakan Danimarka’da bile yok vesselam.
Bir de işin diğer yüzü var tabii. Eylemci çiftçi Başbakan’a “buraya ne yüzle geliyorsunuz?” diye sorunca “efe başbakan”ın, beli silahlı “efe” korumaları tarafından gizli gizli darp edilmesi dikkatlerden kaçtı. Genel Başkanlarına en ufak bir söz söyleyince başbakandan çok başbakancı olan ve koruma süsü verilmiş bazı yavşaklar, sıraya girip tek başına ve silahsız bir adamı dövmeye kalkışmaktan da utanmıyor. Adamın suçu ne peki? Başbakan’a derdini anlatmaya çalışmak. Sadece hakkını alamadığı için feryat eden bir adamı gözaltına almak da ne demek? Olayın gerçekleştiği yer Tayyip “Bey” yandaşlarının olduğu bir yer de değil ki birilerini tahrik etsin ve kışkırtma iddiasıyla gözaltına alınsın. Allah’tan adamın üzerinden çakı gibi bir şey çıkmadı da suikastçı muamelesi görmedi.
Hülasa, sağda solda ahkâm kesip özgürlük ve insan hakları gibi süslü sözleri ağza pelesenk etmek yetmiyor! Adam olmak lazım önce adam. Söylediğinin ardında olmak yani adam gibi adam olmak gerek. Kıvırtmamak, inkâr etmemek, iftira etmemek ve gerçek bir beyefendi olmak gerek. Bu şartlar bazıları için ağır olabilir ama bu iş layıkıyla yapılacaksa, önce adam olmak gerektiğini bilmeleri gerekir.
Bu sözlerimi kime söylediğimi burada açıklamama gerek var mı? Bence yok. Bunlar herkes için geçerli olan şartlar değil mi zaten? Allah kimseyi doğru yoldan ayırmasın. Allah doğru, dürüst, zırt pırt değişmeyen namuslu insanları, vatan hainliği, hırsızlık, dolandırıcılık, usulsüzlük, sahtekârlık, yalancılık, iftiracılık, ahlaksızlık, şerefsizlik ve kansızlık gibi suçlamalardan uzak tutsun…
Hakan Cem Işıklar